For English, please look below!
Çarpıcı Amazon deneyiminden sonra yine medeniyete ulaştık. Ama bu sefer şehir deneyimi oldukça sert bir geçiş oldu bizim için. İlk gün gittiğimiz büyük süpermarkette “Aaa bin çeşit peynir var burada!” diye aşırı normal bir şeye bayağı şaşırdım. Sadece çürük muzların satıldığı köy marketinden sonra buna şaşırmam normaldi. Mauro ile ben ekmek çeşitlerine aval aval bakarken, evinde kaldığımız Paula alışacaksınız, merak etmeyin bakışları atıyordu bize.
Bogotá’da Mauro’nun inanılmaz cana yakın Kolombiyalı arkadaşı Paula’nın evinde kalmaya başladık. Paula, normalde erkek arkadaşı ve erkek kardeşi ile birlikte kalıyor. Bir de dünya tatlısı Papaya adında bir köpeği var. Fakat bizim evinde kalmaya başladığımız hafta, Paula’nın doğum günüydü. Doğum gününü kutlamak için babası da evine kalmaya gelmişti. Paula ve ailesi, tam tipik bir Kolombiya ailesi. Paula, şimdiye kadar kaldığım en iyi ev sahiplerinden biriydi. Kaldığımız zaman zarfında bizi evimizdeymişiz gibi hissettirdi. Öyle ki birkaç gün kalmayı planlarken tam iki hafta evinde kalmış oldum.

İlk günler Amazonlar’dan sonra aşırı yorgunduk. Ev ahalisi çalıştığı için gündüzleri evde değildi. Biz de bu yorgunluğu üzerimizden atabilmek için evde vakit geçirdik çoğunlukla. Evdeki ilk günlerde Amazonlardayken yazamadığım tüm blog yazılarımı tamamladım.
Bogotá, İstanbul gibi 20 milyona yakın nüfusu ile Kolombiya’nın en büyük şehri. Dolayısıyla trafiği, pahalılığı ve kaosu ile tam bir büyük şehir. Ben tabii ki de aşırı şehir seven bir insan olduğum için burayı aşırılar aşırısı sevdim. Çılgınlar gibi sanatsal aktivitelere kendimi atıp bataryamı doldurdum. Bir insanın vücudunda sanat bataryası olur mu ya? Benim var işte! Özellikle aşırı sıcak ve nemli havadan sonra burasının soğuk ve nemsiz havası bana ilaç gibi geldi. Hafif çanta taşımak için sıcak ülkelerde seyahat etsem de sıcak havayı sevmiyorum. Yaşasın soğuk hava!

Şehir merkezine ilk kez Paula’nın doğum günü sebebiyle gittik. Şehir merkezini bizim Sultanahmet gibi düşünürseniz, merkeze çok yakın Mahmutpaşa gibi bir semt var. Biz de bu Mahmutpaşa’nın Bogotá versiyonuna doğum günü süslemeleri almak için gittik. Doğum günü sabahı alışverişimizi yaptıktan sonra merkezdeki Bolivar Plaza’sına gittik. Plazaya yakın bir restorana yemek yemeğe gittik. Gittiğimiz restoran Bogotá’nın en eski kiliselerinden biriydi. Daha sonradan restore edilerek restoran haline getirilmiş. Şu anda da geleneksel Kolombiya yemekleri yapan harika bir yer. Akşam ise doğum gününün yapılacağı über lüks eve gittik. Doğum günü konsepti seksenler olduğu için herkes absürt kıyafetlerle baş gösterdi. Paula’nın erkek arkadaşı müzisyen olduğu için tüm gece grubuyla canlı müzik çaldı. Tüm gece bayağı bir eğlendik. Rezidansta doğum günü kutlayıp eğlenmeyeni döverler zaten. Amazonların köyünden Bogotá’nin rezidanslarına uzanan muhteşem hayatım.

Bogotá, oldukça bisiklet sever bir şehir. Her yerde bisiklet yolları var. Mauro ile beraber dışarı çıktığımız bir günde bisikletle turlamaya karar verdik. Paula’nın evinden bisikletleri alıp şehrin en büyük parkına gittik. Bisiklet kullanımını o kadar destekliyorlar ki bisiklet için yapılmış apayrı otobanvari yolları var. Bak Güney Amerika’ya gelişmemiş dersin, beğenmezsin. Bize göre birçok açıdan gelişmişler. Beni her yerde abuk şeyler bulduğu için bugün de bisikletle parka doğru giderken bir anda kendimizi tomaların ortasında bulduk. Meğersem o gün bayağı büyük bir protesto varmış. Her yerde çelik kuvvet, yerlerde taşlar sopalar. Ben hemen aşırı Türk kimliğimle, “Mauro! Sağ açık, sağdan gel. Gaz attılar, ağzını kapa” falan diye moda girdim. Mauro garibim de okey falan diye beni takip etti. Bir şekilde yolumuzu bulup parka ulaştık. Dönüşte ise etrafta çok insan kalmamıştı ama ortalık darmadağındı.
Evde sağdan sola yuvarlanıp dinlendikten sonra artık dışarı çıkıp birkaç müze görmeye karar verdik. Bunun için tekrar şehir merkezine gittik. Bogotá’da metro yok ama yüzlerce metrobüs hattı var. Sen İstanbul’dan kaç, Bogotá’da metrobüse bin. Bogotá’nın en önemli atraksiyonlarından biri Altın Müzesi. Güney Amerika, altın açısından oldukça zengin. Ayrıca İnkalardan beri altının kutsal olduğuna inanılıyor. Bu yüzden bu topraklarda çağlar boyu altın işçiliği ön planda olmuş. Altın Müzesi’nde ise İnkaların altını nasıl işlediğini görürken yaşam tarzlarına dair de birçok detay öğreniyorsunuz. Bu kadar altını bir arada görüp mutlu olmamak elde değil zaten. Her bir köşe sarı sarı parlıyor. Bir Adanalı ile bir Giresunlu evlense, düğünlerinde bu kadar altın olur yani. Ama müzenin sonuna doğru altın görmeye de bıkıyorsunuz. Çünkü insanoğlu her şeyden bıkıyor bir yerden sonra.
Altın Müzesi’nden sonra yine yakında bulunan Bogotá Darphanesine ve sonrasında Botero Müzesi‘ne uğradık. Botero, Kolombiya’nın en ünlü ressamlarından biri. Adını bilmeseniz de mutlaka eserlerinden birini görmüşsünüzdür. Çünkü normalden büyük, şişman figürleri unutulmayacak kadar orijinal. Bogotá’da bulunan müzesi ise Botero’nun eski evi. Daha sonra müzeye çevriliyor.
Tarih dolu bir gün geçirdikten sonra diğer günümüzde sanatsal aktivitelerde bulunmaya karar verdik. İlk olarak Museo Nacional de Colombia’ya gittik. Bu müzenin klasik müzelerden farkı, bulunduğu binanın eskiden hapishane olması. Bu yüzden binadaki birkaç kodes eski halinde bırakılmış ve bina tarihi bu odalarda ziyaretçilere gösterilmiş. Daha sonra neredeyse tüm sanat galerilerini gezdik. Çünkü sanattan ayrı geçen bu kadar zamandan sonra kendimi yine sanata boğmam gerekiyordu.
Bu turistik aktivitelerin dışında zamanın çoğunu evde oturmakla geçirdik. Netflix’te 13 Reasons Why’i bitirdim. Çünkü her ne kadar geziyor olsam da siz deli gibi aynı şeyi paylaşıp konuşunca “Benim neyim eksik ülen?” diye düşünüp kendimi hostel odalarına hapsediyorum ve hemen izliyorum. Ben de böyle bir insanım işte!
2 haftanın sonunda artık yol almanın vakti gelmişti. Bu yüzden yine kendime gönüllülük işi bakmaya başladım. Kolombiya’nın kahve bölgesindeki şirin bir kasabada kendime iş buldum. 2 aydır beraber gezdiğim canım arkadaşım Mauro’ya veda ettim. İkimizin de rotası hemen hemen aynı. Fakat Kolombiya’da biraz daha farklı yol almak istedik. O yüzden şimdilik yollarımızı ayırdık ve ben Jardin’e doğru yola çıktım.
After experience of Amazon, we were in civilization again. But this time, being in a city was like a punch in our faces. When we went to a supermarket for shopping, I got surprised that there were dozen kind of cheese. So imagine how I was after Amazon. I was just shopping from a market in the village where they were selling weird stuff like rotten bananas. While Mauro and I were looking at everything like a caveman, Paula was saying that we’d get used to that.
In Bogotá, we stayed in the friend of Mauro, Paula. Paula lives with his brother and boyfriend. And she has the sweetest dog in the world, Papaya! But when we were there, it was the week of her birthday. So her father was staying in the house also. Paula is the one of the best host that I stayed so far. She made us feel like home. I was planning to stay for a few days and I ended up 2 weeks in her place.
On our first days, we were so tired because of Amazon. We were alone in daytime. Because everyone was working. Generally we stayed at home while they were working. So I completed all my blog posts.
Bogotá is the biggest city of Colombia, having almost 20M population. So you can always find traffic jam, caos in this city. Of course, as a city person, I like Bogotá a lot. I did a lot of artistic activities. I charged my “art battery” which I am the only person who has it, I guess. After living with hot weather and humidity, the cold weather of Bogota was like heaven for me. I am traveling in warm countries to carry light backpack. But I do not like hot weather and cannot get used to it.
We went to the city center for the first time with Paula. Because she had to buy decorative stuff for her birthday. After buying a bunch of things, we went to Plaza de Bolivar. After walking around a little, we had lunch in a restaurant which was a church. They do typical Colombian food here. And the portions are HUGE! As we completed our mission, we went to the house where the birthday party was. I tell you where it was. In a residence! Yeah, that’s my life. One day in Amazon. One day in a luxury house.
Bogotá is a bike-friendly city. You can see the roads of bike everywhere in the city. Some of them are better then cars’ ones. You may think South America is dangerous, in a bad condition. But they are better than most of countries. One day, Mauro and I decided to ride bicycles. So we took the bikes of Paula. We were going to go to the biggest park of Bogotá. As I always find something weird, while going to the park, we realized that the whole city was protesting the new fares of public transportation. Everywhere was full of police and they were throwing gas. As an experienced protestor, I found a safe street to escape and we went to the park. While we were going back, there were less people. But streets were a mess.
After resting long at home, we decided to discover the museums. All museums are in the city center. In Bogotá, there is no metro. But there is Transmilenio which is metrobus. I used to hate this in Istanbul. But I don’t have choice while traveling. The most famous museum of Bogotá is Gold Museum. The main mine is gold in South America. Because of that, gold is always important and a part of the culture since Incas. While visiting the museum, you can see the labour work of gold and learn about the history and culture. Even if you don’t, who cares? Watching these yellow babies is a calming activity.


After Gold Museum, we visit Mint of Bogotá, and later Museum of Botero. Botero is the most famous artist of Colombia. Even you don’t know his name, I am sure you’ve already seen one of his paintings. Because his big shaped, fat figures are too original to forget. The museum is in his former house in Bogotá.
After this full-of-history day, we wanted to spend time for art in other day. At first, we went to National Museum of Colombia. The building of museum was used as a prison. While visiting the museum, you can see its history and old prisoners’ rooms also. After this museum, we visited a few art galleries.
Beside all of my touristic activities, I spent a lot of time at home. I finished 13 Reasons Why on Netflix. I know I travel. And most of you think why I still watch TV shows and stay inside, not explore. But one cannot be outside all the time. I want to do same stupid things as you. And if you all share the same thing, I want to know what it is.
After staying 2 weeks, it was time to go for me. So I started to look a new volunteering job. I found a job in little cute coffee town. I said goodbye to my lovely friend Mauro after traveling for 2 months. We have almost same route. But we wanted to travel a little bit different in Colombia. So for now we continued separately and I hit the road for Jardin.
Bir Ayhan Sicimoğlu iki sizsiniz Güney Amerika’nın müzelerini, sanatsal değerlerini tanıtan 🙂
Muchisimas gracias!
Cuidate.
LikeLiked by 1 person
Şimdiye kadar aldığım en güzel yorum olabilir. Ayhan Sicimoğlu’nun eline su dökemem tabii ki ama. ☺️
LikeLike