For English, please look below!
Bir önceki yazımda üstünden bahsetmiştim. Puerto Escondido anılarıma giriş yapmadan Meksika’da gerçekleşen 8.2’lik depremden bahsetmek istiyorum. Yüzlerce insanın ölümüne sebep olan bu depremin ana merkezi okyanustu. Fakat kıyıya oldukça yakın bir mesafede gerçekleşti. Yakın olduğu kıyı da Chiapas ve Oaxaca eyaletleriydi. Biz ise o esnada San Cristóbal, yani Chiapas eyaletindeydik. Normal bir akşamdı yine, ben restoranda çalışıyorum. Deprem başlamadan saniyeler önce şehir meydanında sirenler çalmaya başladı ve herkes binalardan çıktı. Tam da o anda deprem başladı. Süresi oldukça uzun olan deprem bayağı şiddetliydi. Yani ben 99 depremini hatırlıyorum ki o zaman Balıkesir’deydim. Ama bu deprem merkezine daha yakın olduğum için hissettiğim depremi anlatamıyorum bile. Bu kadar şiddetli bir depremi yaşayanlar beni anlayacaklardır. Elektrikler kesildi. Deprem o kadar şiddetli ki ayakta durmakta zorlandım ve gerçekten yere oturmayı düşündüm geçene kadar. Benim bulunduğum alanda hiçbir hasar yok gibiydi. Deprem durdu. Elektrikler hala gelmedi.
Travis, deprem biter bitmez değerli eşyalarımızı alarak evden çıkmış. Hemen yanıma geldi. Ben şok halindeydim geldiğinde. Yani böyle bir anda insan sevdiklerini görmek istiyor. Onun gelmesi beni o kadar rahatlattı ki. Kafam allak bullak. O bu konularda bana göre daha sakin. Restoranı kapattık hemen. Eve gitmeye başladık. Yolda binaların bir çoğunun hasar aldığını gördüm. Meydandaki katedralin duvarları çatlamış boydan boya. Etrafını çevirdiler kimse binaya yaklaşmasın diye. Mauro da o esnada vanını evimizin önüne park etmiş, uyuyormuş. Buenos Aires’te hiç şiddetli deprem olmadığı için anlamamış n’olduğunu. Ya soyuluyorum ya da çocuklar arabaya taş atıyor diye düşünmüş ahaha. Onu da alıp eve geçtik. İnternetten haberleri okumaya başladık. Elektrikler geldi çünkü. Ölüler, yaralılar… Ülke kırmızı alarma geçti. Özellikle kıyı kesiminde çok büyük hasarlar olduğunu duyduk. Bunu takip eden günlerde de artçı depremler devam etti. Bir büyük deprem daha oldu Mexico City yakınlarında. Yine ağır kayıplar.
Bundan bir süre sonra da ben işi bıraktım, vanla yola çıktık. Chiapas eyaletinin başkenti Tuxtla’da bir gece kalıp yolumuza devam etmeye karar verdik. Ertesi günü yola çıktık ve daha şehirden ayrılamadan bizim güzel vanımız Purple Rain bozuldu. Tamiri için bir gün daha kalmamız gerekti. Artık diyorum ki Chiapas’ta bir şey var, asla ayrılamıyoruz. Başımıza gelebilecek her şey geliyor. Ertesi gün yola koyulduk tekrardan. Gerçekten abartmıyorum. Chiapas – Oaxaca sınırındayız. Nasıl bir yağmur var anlatamam. Yani önümüzü görmüyoruz. Chiapas son kozunu oynuyor gitmeyelim diye. Ama neyse ki sorunsuz sınırı geçtik. Yay!
Tüm gün yol gidemeyeceğimiz için Juchitan de Zaragoza‘da kalalım dedik. Kasabaya bir geldik ki kasaba yerle bir olmuş depremden dolayı. Asla kalabileceğimiz bir yer yok. Biz de yola devam edip bir sonraki yerde kalalım dedik ve Salina Cruz‘a doğru devam ettik. Kasabaya vardık ama yine kalacak yer bulamıyoruz. Çünkü tüm oteller depremzedelere ev sahipliği yaptığı için her yer dolu. Vanda yatsak 3 kişi zaten sığamayız. Artık kasabalılara sorup diğer otellerin yerini öğrendik ve pansiyon gibi bir yerde yer bulduk. Salina Cruz’da yapılacak hiçbir şey yok. Lonely Planet’te bile bakınca “Oraya gitmenize gerek yok” yazıyor gerçekten.
Ertesi günü tekrardan yola düştük ve sonunda Puerto Escondido’ya vardık. Burası Meksikalıların gringo dediği Amerikalı, Kanadalı sörfçülerle dolu. Tam bir yazlık kasabası tadında. Buraya gelmeden birkaç gönüllülük işi bulmuştuk. Onlarla görüşmeye gittik. Bir tanesinde karar kıldık. Zaten düşük sezon olduğu için hostelde kalanların hepsi gönüllü neredeyse. Travis ve Mauro bahçe işlerinde çalışmaya başladı. Bana da bir odanın badanasını verdiler. Evinizin badanacısı: Hazal! Biz çalışmaya başladık ama Mauro sürekli bahçe işi yapmak istemedi. Onun için de boyama işi çıkmayınca vanında kalmaya devam edip bizim işimiz bitince beraber yol almaya karar verdi.
Puerto Escondido‘nun sörf kıyıları var ama falan saklı minik koyları da mevcut. Bu küçük koylarda dalgalar da kuvvetli değil. Rahat rahat yüzebiliyorsunuz. Koylarda restoranlar, sörf okulları var. Sabah çalışıyoruz. Akşam sahile inip yüzüyoruz. Böyle bir hayat. Hatta işten çıktığımız bir gün yüzmek için bir koya gidelim dedik. 3 kişilik bir İngiliz gruba denk geldik. Birazdan deniz kaplumbağaların salınacağı yere gideceklerini söylediler. Onlarla biz de gittik. Deniz kaplumbağalarını koruma vakfı özenle yetiştirdiği yumurtalar kırılınca her gün saat 17:00 civarı kaplumbağaları deniz salıyorlar. Kaplumbağalar rahat yürüsün diye önce onlara bir alan çiziliyor. Sonra kumlar düzleştiriliyor. Herkes hindistan cevizi kabuklarının içinde birer birer kaplumbağaları okyanusa salıyor. Vakfa yardım olması için her kaplumbağa için 100 MXN ödüyorsunuz, bir isim veriyorsunuz ve salıyorsunuz doğaya. Biz bir şey ödemedik. Çünkü ellerinde kaplumbağa kalmıştı. Haydi siz de salın diye elimize kaplumbağaları verdiler. Bir anda kaplumbağayı aşırı sahipleniyorsunuz. Minicik bir şey. Herkesin kaplumbağası sorunsuz okyanusa ulaştı. Benimki asla dalgaları yakalayamadı. O esnada bir de yengecin biri benimkine saldırmaya başladı. Herkes çığlık çığlığa. Travis beni tutuyor. Ben “BIRAK YAVRUMU KURTARAYIM” diye bağırıyorum. Tabi doğal ortamlarına asla müdahale etmemeniz gerekiyor. Ben gözlerim dolu dolu izliyorum mecburen. Ama sonunda başardı. Dalgayı yakaladı, o pislik yengeci yendi ve kendini kurtardı minik yavrum. Umarım şimdi okyanusun bir yerlerinde mutlu mutlu yüzüyordur. Annen seni çok seviyor, Frodo’m!
Bir diğer gün de büyük deniz kaplumbağalarını görmek için tekne kiraladık. Tekne ile açılıp gelmelerini bekliyorsunuz. Yüzen bir tanesini gördüğünüzde tekneden atlayıp yakalıyorlar. Bizim şansımıza bir tanesine denk geldik. Tekneye çıkarttık. Böyle bir büyüklük yok. İnanılmaz bir an. Umarım hepinizin de böyle bir şeye şahitlik etme şansınız olur.
Hostele geldiğimizin ikinci günü patronla bir toplantı yaptık. Gönüllülerden memnun olmadığı için saçma sapan bir konuşma geçti. Her workaway host’unun zaten tavrı şudur: Benim size değil, sizin bana ihtiyacınız var. Bedavaya işçi çalıştırıyorsun. Karşılığında zaten boş olan hostelinde kalacak yer veriyorsun. Yemek bile yok. Tüm hostelin tamiratı bizde. Bizim değil, onların bize ihtiyacı var aslında. Bize yaptırdıkları işler için eleman tutsalar daha zarara girecekler. Biz parasını biriktirmiş, yola düşmüş, normalde işi gücü eğitimi olan insanlarız. Bugün burayı beğenmezsek yarın yola devam ederiz. Ama maalesef bu gönüllülük işlerinde tavır bu şekilde. İyi host’larda var tabii ki. Ama daha nadir.
Artık burada işimizin bitmesine yakın ben yine daha Mexico City’e yakın bir yerde gönüllülük işi bakmaya başladım. Puebla’dan daha sanat hosteli olan bir yerden kabul aldım. Mauro için de yazdım. Ona da okey dediler. Kalacak yer dışında, yemek masraflarını da karşılıyorlar.
Yine çantalarımızı topladık. Herkese veda ettik. Atladık Purple Rain’e, yola düştük. Puebla’ya varana kadar yine birkaç yerde durmamız gerekecekti. Çünkü tek günlük sürüş mesafesi değil. Van n’olur yolda kalmasın yine diyerek dualarla bindik arabaya ve bastık gaza. Meksika’nın sahil yolu açık, yola çık!
Not: San Cristóbal’de telefonumu kaybettiğim için buralarda fotoğraf çekemedim maalesef. O yüzden diğer yazılarıma göre daha fotoğraf paylaşabildim.
In my other blog post, I just mentioned. Before talking about Puerto Escondido, I want to talk about the earthquake that happened in Mexico with 8.2 magnitude. The center of this earthquake which killed hundreds people was in the ocean. But it was close to mainland. The closest coasts were Oaxaca and Chiapas. We were in San Cristóbal, Chiapas. It was a normal evening. We heard a siren ringing. Everyone came out. And it started. I remember the earthquake of 1999 in Turkey. I wasn’t that close to the center. But if you experience something like that, you’ll understand me. It was so strong that in a point I thought to sit down on the street. Because I couldn’t even stand still. The lights were cut. Where I was, I felt like everything was fine I didn’t see any damage on the buildings.
As soon as the earthquake stopped, Travis took the valuable stuff we had and came to find me. In these moments, you really need to see the ones you love. I was shocked. I felt so relieved when I saw him. My hero! 🙂 We closed the restaurant and headed back to home. Then I saw houses almost collapsed. The cathedral had huge cracks on it. They swept around it to avoid people passing close. We met with Mauro. He said he had been sleeping and he thought some kids were throwing rocks to the van or someone was trying to rob him. Because in Buenos Aires, earthquakes rarely happens. When we arrived home, the lights came back. We checked the news. A lot of dead and wounded. Whole country was on red alert. After the big one, aftershocks continued. And after a while, a big earthquake happened again. This was closed to Mexico City and there were more damages.
I quit my job and we hit the road again. Our plan was to go to Tuxtla which is the capital of the state Chiapas. We were going to stay one night there and keep going. But when we were about to leave the city, Purple Rain just stopped. To repair it, we had to stay one more day. I was like “There is something in Chiapas, we cannot even leave.” I am not exaggerating. We were passing the border of Oaxaca – Chiapas. It started to rain cats and dogs. We weren’t even seeing 5 meters away. But we did it! We left Chiapas. Yay!
As we couldn’t drive all day, we decided to stay in Juchitan de Zaragoza for one night. But when we arrived, we saw the town was gone because of earthquake. So we went to the next stop: Salina Cruz. Then we couldn’t find a place to stay. Every hotel was hosting earthquake victims. By asking to locals, we finally found a pension to pass the night. In Salina Cruz, there is literally nothing to do. Even Lonely Planet says the same thing: You don’t need to go there.
The day after, we arrived to Puerto Escondido. Here is full of gringos as Mexicans say which means a lot of tourist from USA, Canada etc. We had found a few workaway hosts. We went to see them and liked one of them. It was low season when we were there. So in the hostel, there were just volunteers staying. They gave gardening job to Travis and Mauro and they asked me to paint a room. Da painter: Hazal! But Mauro didn’t want to do gardening so long. He quit and stayed in his van. We were going to continue again when we were done with work.
In Puerto Escondido, there are bays for surfers. But you can find small ones with small waves. So you can actually swim there. I was so happy for that as a Mediterranean. On these bays, there are surfing schools and restaurants. We were working in the morning and going to the beach in the afternoon. Yeah, a life like this is possible, ahaha! 🙂 One day, on the bay we came across a group of English people. They told us they were going to see the release the sea turtles. There is foundation for this small creatures. When the turtles hack the egg, they release them to the ocean. You can pay them 100 MXN and release one of the turtles. So for that, they prepare the beach. They do the lines, flatten the sand to make them walk easily. We didn’t pay for anything. But after everyone had released them, they still had some. So they just gave us. Everyone’s turtle just find the ocean. Mine couldn’t catch the waves. He struggled so much. And while he was trying to catch, a crab attacked him. He fought back. Travis was trying to hold me. Because I was screaming on the back: “LET ME SAVE MY BABY!” Of course, you shouldn’t do anything. They should fight on their own, learn to survive. But my little baby did it! He caught the waved, kicked the ass of crab and just went to the ocean. I hope he is happy somewhere in the ocean now. Your mommy loves you, my little Frodo!
Another day, we rented a boat and went to see actual big-ass sea turtles. They take you where they swim. If you are lucky, if you see them, they catch the turtle and take to the boat. We were lucky and saw one of them. You should really see something like that. IT IS H-U-G-E! I hope you find the chance to see them one day.
When we came to the hostel in our second day, we had a meeting with the boss. She wasn’t happy about the performance of the volunteers. Every host says: I don’t need you. You need me! Well, they don’t say this generally. But this one did. I don’t understand this logic. You need us. Because you are not hiring anyone. We are repairing your hostel. You just let us sleep there without charge. But hostel is empty already. You are not giving meals. So if you hire people for all this work, you are going to spend a lot of money. We are people with education, money, just wanting to have experiences. If we don’t like the place, we just go. Of course, there are good hosts. But it is rare.
When we were about to finish our work here, I looked another jobs, close to Mexico City. I found one in Puebla. They accepted Mauro also. This place was covering meals, too.
We packed again, said goodbye to everyone. We got in Purple Rain, hit the road. Until we arrived to Puebla, we had to stop in a couple cities. Because Puebla is not close to where were. So we started to travel again and prayed not to be stranded in the middle of the road. As always, nothing went as we planned! 🙂
PS: I lost my phone in San Cristóbal. That’s why I don’t have too many photos for these memories.